AKY
MirayWeb Coder's
Bir trafik kazası veya bir tartışma/kavga sonrasında vefat eden bir kişinin arkasından yapılan haberler çoğu zaman canımızı acıtıyor. Her vefat olayın kendi içinde ayrı bir hikayesi ve yaşanmışlığı vardır. Yani geride bıraktığı acı tatlı hatıraları vardır. Merhum veya merhumenin yakınları ve sevenleri vardır. Eşler arası veya aile içi bir münakaşa sonrası ölüm hadisesi var ise bu çok daha can yakıcı bir durumdur. Elbette, öncelikle olayın adli boyutu vardır. Bu yönünü ilgili kurumlar takip eder. Ancak olayın toplumun gündeminde olması, sosyal medya mecralarında ve televizyon ekranlarında konuşulması ve tartışılması ise ayrı bir konudur. Yaşanan her olayın bir haber değeri olabilir. Ama bir olayı haber konusu yaptığımızda ölçümüz olmayacak mı? Reyting uğruna bir insandan bahsederken dikkat etmemiz gereken hususlar olmayacak mı? Başka bir ifade ile bir ölçümüz olmalı değil mi? Vefat eden kişi hem de mağdur ise başta onun birinci derece yakınları ve sevenleri kendisiyle ilgili anlatılan her söz ve görüntüden etkilenmeyecek mi? Bir kişinin hayatta yaşayacağı en zor imtihanların başında aile fertlerinden birisinin vefatı gelir. Her ölüm erkendir diye bir söz vardır. Eskiler sıralı ölümden bahsederler. Evet, insan yaratılışı gereği yaşlıların vefatına daha hazırlıklıdır. Ama hayat böyle değil işte! Vefat eden bir kişi için yapılacaklar bellidir. Yakınları ve sevenleri zaten bu görevleri yerine getirirler. Ölene Saygı Ölen kişinin inancına bakılmaksızın bedeni saygıya hak eder. Vefat şekli ne olursa olsun beden mahremiyetine uymayacak şekilde haber yapılması ve yayılması doğru değildir. İnancımıza göre savaşta bile düşmanın vücuduna müsle yapılamaz. Yani zarar verilemez. Olayın bir filim senaryosu gibi muhabirler tarafından tekrar canlandırılması ise ayrı bir garabet oluşturuyor. Sanki olay anında o mekanda imiş gibi bir hava ile yayın yapılıyor. Velev ki olayı harfiyen doğru anlatsalar bile bu yapılan doğru bir davranış mı? Böyle bir durumda mağdur ve yakınlarının halet-i ruhiyesi hiç düşünülmez mi? Kanaat mi? Hakaret mi? Bir başka konu ise vefat etmiş bir kişinin arkasından söylenen ve yazılanlar konusudur. Her faninin zamanında söyledikleri elbette eleştiriye açıktır. Tespitleri doğru bulunmayabilir. Ama herhalde ehl-i insaf olan herkesin dikkat edeceği temel husus, söyleyleceği sözün sorumluluğunu bilmesidir. Ve sözün sınırlarını aşmamaktır. Eleştiri mi? Kanaat mi? Hakaret mi? Öncelikle sözün sahibi kamuya açık bir şekilde kanaatini beyan ediyorsa bu haklı olarak topluma mal olmuş demektir. O zaman toplumdan gelecek olan eleştirilere de açık olmasını gerektirir. Ama karşı eleştiri esasında zamanında yapılması gereken bir konu değil mi? Yani biz bir sözü işittiğimizde veya bir kanaatten haberdar olduğumuzda onunla alakalı varsa karşı görüşümüzü ve eleştirilerimizi zamanında söylemeli değilmiyiz? Yani, söz zamanında ve yerinde ağırdır. Yakınların Durumu Niye Dikkate Alınmaz ki? Her vefatın arkasında geride kalanlar vardır. Başta aile yakınları olmak üzere akraba ve dostlara düşen görev merhumun yakınlarını teselli etmek ve yanlarında olmaktır. Vefat eden kişinin sağlığında sarf ettiği düşüncelerinde uygun bulmadığımız, yakışıksız ve toplumun temel değerlerine aykırı ifadeleri olabilir. Ve kişinin vefatı ile tabir yerinde ise eski defterler açılıveriyor. Böyle bir durumda vefat kişinin durumundan ziyade yakınlarını kırıp dökmek ne kadar isabetlidir? Bizim kişi hakkında söyleyeceğimiz ve eleştiri sınırlarını aşan ifadeler acaba yakınları üzerinde nasıl bir etki bırakacak? Ve bu üslup ne kadar doğru ve yerindedir? Belki de ihmal ettiğimiz temel husus şudur: Bir söz veya kanaat hakkında bilgi sahibi olduğumuzda karış bir düşüncemiz var ise bunu zamanında ve yerinde belirtmeli değil mi? Bu itibarla; Bir: Esas olan şu olmalı: Bir söz ile ilgili eleştiri o sözün söylendiği zamanda yani sözlerin sahibi hayatta iken yapılmalı. İki: Söylendiği ifade edilen sözlerin tamamı acaba nedir? Yani başı ve sonu kesilerek mi paylaşılıyor. Bu konuda çok örnek vardır. Üç: Söylenen bu sözlerden sonra acaba o görüşlerinden vazgeçme durumu veya pişmanlık durumu var mı? Çünkü bir insan görüşlerini değiştirebilir. Dört: Söylediği sözler sabit ise bununla alakalı bir Müslüman ahlakına yakışmayacak söz ve kelimelerle arkasından konuşmak doğru mu? Ve ne kazandırır? Beş: Belki de en önemli olan bir hususu ihmal ediyoruz. Diyelim ki bir kişi dinin temel değerleri ile çelişen ve daha da ileri giderek hakaret içeren ifadelerde bulundu. Ölümünden sonra elbette böyle bir kişi için övgü içeren ifadelerle güzelleme yapmayız, yapamayız. Ama böyle bir kişi ile ilgili hakaret içeren ifadeler kullanılırsa başta aile yakınları ve sevenleri ne hisseder. Tekrar ifade edelim böyle bir kişiyi kutsayalım demiyoruz. Velev ki bize soruldu diyelim. En azından anadoluda yaygın şu cümleyi söyleyebiliriz: Allah, ameli ile muamele etsin. Sadece bunu söylesek yeterli olmaz mı?