- 4 Temmuz 2024
- 4,180
Hüma kuşu çoğu kez cennet kuşu olarak da adlandırılan görünmeyecek şekilde çok yükseklerde dinlenmeksizin sürekli uçan asla yere değmeyen -bazı kaynaklarda ayakları olmadığı da nakledilir- efsanevi kuş.
Arapçası Bulah olup bazı kaynaklarda Arapça'daki ruh anlamına gelen hu ve su anlamındaki ma kelimelerinden oluştuğu savunulmuştur. Kaynaklarda Tengricilik inancındaki Tanrı Umay ile benzerliği belirtilen ve Çepni boyunun sembolü olarak kullanılan Hüma bazı Türk lehçelerinde Kumay veya Umay kuşu adı ile de bilinir.
Başına konduğu kimseye mutluluk getirdiğine inanılması sebebi ile talih kuşu veya devlet kuşu olarak da isimlendirilir. Bunun kaynağı eskiden bir hükümdar ölünce halkın bir meydanda toplandığı ve Hüma'nın başına konduğu ya da gölgesinin üzerine düştüğü kişinin hükümdar olduğuna dair halk inancıdır. Hümayun kelimesinin hükümdar padişah anlamlarını alması ve Hüma'ya devlet kuşu denmesi Hümâ'nın gölgesi ile ilgili bu inançlar sebebi iledir. Hüma'nın canlısının asla yakalanamayacağı ve Hüma'yı bilerek öldüren kişinin kırk gün içinde öleceği de yaygın inançlar arasındadır. Bazı yorumlarda Hüma'nın Feniks gibi birkaç yüzyılda küllerinden yeniden doğmak için kendini yakarak tükettiği de ifade edilir.
Edebiyatta Kullanımı
Hüma kuşu Osmanlı Türk Fars ve Urdu edebiyatında sıklıkla başvurulan motiflerden biridir. Bunlar arasında Hüma ve Hümayun mesnevileri ile kuşlar arasındaki konuşmalara dayalı alegorik eserler başı çeker. XII. yüzyılda yazılan Gazali'nin Risaletü't-tayr'ında Ferîdüddîn-i Attâr'ın bu eserden yararlanarak yazdığı Mantık-ut Tayr'da ve Ali Şîr Nevaî'nin Attar'ın eserine nazire olarak kaleme aldığı Lisânü't-Tayr'da sıklıkla geçmektedir.
Cennete yaşaması çok yükseklerde uçup yedi kat göğün üzerindeki felekler ve burçlar arasında dolaşması ve hatta Tanrı’ya kadar gidip gelen bir kuş olması sebebi ile Türk halk edebiyatında da Hüma erişilemeyecek yüksekliklerin bir sembolüdür. Bazı ortak özellikleri dolayısıyla da Feniks Garuda Simurg ve Kaknüs gibi diğer efsanevî kuşlarla karıştırılan Hüma Divan şiirinde mitolojik kuşlar içinde özellikleri nedeniyle en çok sözü edilendir. XVI. yüzyıldan başlayarak şiirlerdeki kullanım sıklığı sürekli bir artış göstermektedir
Arapçası Bulah olup bazı kaynaklarda Arapça'daki ruh anlamına gelen hu ve su anlamındaki ma kelimelerinden oluştuğu savunulmuştur. Kaynaklarda Tengricilik inancındaki Tanrı Umay ile benzerliği belirtilen ve Çepni boyunun sembolü olarak kullanılan Hüma bazı Türk lehçelerinde Kumay veya Umay kuşu adı ile de bilinir.
Başına konduğu kimseye mutluluk getirdiğine inanılması sebebi ile talih kuşu veya devlet kuşu olarak da isimlendirilir. Bunun kaynağı eskiden bir hükümdar ölünce halkın bir meydanda toplandığı ve Hüma'nın başına konduğu ya da gölgesinin üzerine düştüğü kişinin hükümdar olduğuna dair halk inancıdır. Hümayun kelimesinin hükümdar padişah anlamlarını alması ve Hüma'ya devlet kuşu denmesi Hümâ'nın gölgesi ile ilgili bu inançlar sebebi iledir. Hüma'nın canlısının asla yakalanamayacağı ve Hüma'yı bilerek öldüren kişinin kırk gün içinde öleceği de yaygın inançlar arasındadır. Bazı yorumlarda Hüma'nın Feniks gibi birkaç yüzyılda küllerinden yeniden doğmak için kendini yakarak tükettiği de ifade edilir.
Edebiyatta Kullanımı
Hüma kuşu Osmanlı Türk Fars ve Urdu edebiyatında sıklıkla başvurulan motiflerden biridir. Bunlar arasında Hüma ve Hümayun mesnevileri ile kuşlar arasındaki konuşmalara dayalı alegorik eserler başı çeker. XII. yüzyılda yazılan Gazali'nin Risaletü't-tayr'ında Ferîdüddîn-i Attâr'ın bu eserden yararlanarak yazdığı Mantık-ut Tayr'da ve Ali Şîr Nevaî'nin Attar'ın eserine nazire olarak kaleme aldığı Lisânü't-Tayr'da sıklıkla geçmektedir.
Cennete yaşaması çok yükseklerde uçup yedi kat göğün üzerindeki felekler ve burçlar arasında dolaşması ve hatta Tanrı’ya kadar gidip gelen bir kuş olması sebebi ile Türk halk edebiyatında da Hüma erişilemeyecek yüksekliklerin bir sembolüdür. Bazı ortak özellikleri dolayısıyla da Feniks Garuda Simurg ve Kaknüs gibi diğer efsanevî kuşlarla karıştırılan Hüma Divan şiirinde mitolojik kuşlar içinde özellikleri nedeniyle en çok sözü edilendir. XVI. yüzyıldan başlayarak şiirlerdeki kullanım sıklığı sürekli bir artış göstermektedir